Parapsikolojinin En Tartışmalı İsmi Ingo Swann’ın Gerçek Portresi

Parapsikolojinin En Tartışmalı İsmi Ingo Swann’ın Gerçek Portresi

Ingo Swann

14 Eylül 1933’te Colorado’da doğumlu Ingo Douglas Swann, daha küçük yaşlardan itibaren resim ve yaratıcılıkla ilgiliydi. Eğitimini sanat alanında tamamladı ve aslında profesyonel bir ressam olarak kariyerine başladı. Çalışmaları New York’un sanat çevrelerinde sergilendi, birçok tablosu koleksiyonlarda yer aldı. Ama Swann’ın adının günümüzde bile konuşulmasının nedeni sanatı değil parapsikoloji alanındaki inanılmaz yetenekleri oldu.

Parapsikolojiye Girişi

1960’ların sonu ve 70’lerin başında Swann, parapsikolojiye yöneldi. İnsan zihninin duyular ötesi yetenekleri olduğuna inanıyordu. Özellikle telepati, telekinezi ve uzaktan görüş (remote viewing) gibi konulara merak sardı. Onu öne çıkaran şey, CIA destekli deneylerde aldığı rol oldu. Stanford Research Institute (SRI)’de yapılan çalışmalar, Swann’ı kısa sürede parapsikoloji dünyasının en tanınan isimlerinden biri haline getirdi.

CIA ve “Stargate” Deneyleri

Soğuk Savaş döneminde ABD, Sovyetler’in parapsikoloji araştırmalarında ilerlediğini duyunca benzer projeler geliştirmeye başladı. İşte bu noktada Swann devreye girdi. İlk uzaktan görüntüleme araştırmalarında uzaktan görme becerilerini test etmek için özel olarak bir deney tasarladı.

Bu deneyde, araştırmacılar Swann’ın başının oldukça yukarısında asılı duran bir platforma bir resim veya nesne yerleştirdiler ve Swann aşağıda oturup nesnenin ne olduğunu çizmeye çalıştı. Bu işlem sırasında araştırmacılar, Swann’ın beyninin elektriksel aktivitesini ölçmek için Swann’ın kafa derisine bağlı elektrotlar kullandılar. Swann’ın çizimlerinin çoğu dikkat çekici derecede doğruydu ve gizli nesneyi veya resmi görebilmek için beden dışı deneyim yaşadığı varsayılan anlarda beyin aktivitesinde gözle görülür bir değişiklik görüldü.

Ingo Swann

Deneyleri daha ileri bir boyuta taşıyan araştırmacılar bu kez Swann’ın harita koordinatlarından rastgele seçilen bir konuma seyahat etmesini inceliyorları. Ingo Swann yalnızca coğrafi gezilerle kalmıyor aynı zamanda Rus veya Çin’e ait gizli koordinatların keşfinde de yeteneklerini sergiliyordu. Bu da insanlarlara olayın yalnızca alışılmadık düzeyde güçlü bir coğrafi hafızanın aksine gerçek bir psişik yeteneğin varlığını sorgulatıyordu.

Jüpiter’e Psişik Bakış

Deneyler o kadar ilerlemişti ki İngo Swann’ın seyahatleri artık dünya dışına kadar ulaşmıştı. 27 Nisan 1973 tarihinde Swann en çok bilinen deneyimlerinden birini gerçekleştirmiş ve zihinsel olarak Jüpiter’i “ziyaret ettiğini” ve gezegen hakkında bazı gözlemler yaptığını iddia etmişti. Swan’a göre Jüpiter’in atmosferinde halka benzeri oluşumlar olduğunu gördü. Atmosferin oldukça kalın ve fırtınalı olduğunu tarif etti. Yüzeyde renk değişimleri, büyük fırtınalar ve bulut katmanları bulunduğunu anlattı. Gezegenin çevresinde enerji benzeri bir alan hissettiğini belirtti. O dönemde insanlık Jüpiter hakkında sınırlı bilgiye sahipti. Gezegenin halkaları olduğu düşünülmüyordu.

Ingo Swann

Swann’ın bu açıklamasından yıllar sonra, 1979’da NASA’nın Voyager 1 ve Voyager 2 uzay araçları Jüpiter’e ulaştı. Uzay araçlarının gönderdiği veriler adeta Swan’ın sözlerini kanıtlar nitelikteydi. Jüpiter’in gerçekten de çok ince bir halka sistemine sahip olduğunu ortaya çıkardı. İşte bu nokta, Swann’ın ismini parapsikoloji tarihine altın harflerle yazdırdı. Çünkü o, teleskoplarla bile gözlemlenemeyen bir şeyi, yıllar öncesinden söylemişti.

Swann gerçekten uzaktan görüş yapabiliyordu ve Jüpiter’in halkalarını yıllar önce fark etti. Bu, insan zihninin bilinmeyen güçlerinin en güçlü kanıtlarından biri sayıldı. Fakat Swan’ın iddiaları yalnızca tesadüfi bulgulardan ibaret olabilir miydi?

Gerçekten Bir Kehanet miydi?

İlk bakışta Swann’ın anlattıkları büyüleyici görünüyor. CIA’nin bile bu konuyla ilgilenmiş olması insanı heyecanlandırıyor. Ancak işin perde arkasına baktığımızda tablo pek de öyle olmayabilir.

Deneyler ve Bağımsız İncelemeler

Harold Puthoff ve Russell Targ’ın yürüttüğü deneylerede ilk dönemlerde psikokinezi iddiaları için bir manyetometre (quark dedektörü) başında test edildi; kayıtlarda dalgalanmalar görülse de “Swann’ın etkisi” olduğunu gösterecek sağlam kanıt bulunamadı; cihazın sıradan dalgalanmalar gösterdiği raporlandı.

Daha sonra AIR (American Institutes for Research) değerlendirmesi, araştırmalarda metodolojik sorunlar ve operasyonel çıktılarda düşük/“yok denecek” istihbarat değeri saptadı. Panelde istatistikçi Jessica Utts ve psikolog Ray Hyman karşıt görüşleriyle yer aldı; nihai rapor, özellikle operasyonel kullanım açısından programın kullanışlı olmadığını ve bulguların tekrarlanabilirlik sorunları taşıdığını belirledi.

James Randi’nin İncelemeleri

Bu olayların üzerine ünlü şüpheci James Randi, SRI laboratuvarını bizzat incelemiş deney ortamında bilgi sızdırabilecek boşluklar, ipuçları ve özensiz kontrol yöntemleri bulduğunu yani Swann’ın “bilmeden bildiği” şeyler aslında farkında olmadan ipucu almış olmasından kaynaklanıyor olabileceğini iddia etti.

Seçici Başarı ve Tekrarlanabilirlik

Bilimde bir iddianın gerçek sayılması için aynı deney farklı ortamlarda tekrarlandığında da aynı sonuçları vermesi gerekir. Swann’ın başarıları ise hiçbir bağımsız laboratuvarda tekrarlanamadı. Bu da James Randi’nin iddialarını büyük ölçüde destekler nitelikteydi. Ayrıca Swann’ın ünlü “100 hedeflik” deneyinde sadece başarılı görünen son 10 hedef raporlanmıştı, diğer 90 başarısız girişim görmezden gelindi. Bilim insanları bu yönteme “cherry-picking” yani işine geleni seçip diğerini saklamak diyor. Böyle olunca başarı oranı olduğundan çok daha yüksek görünmüştü.

CIA’nin Stargate Projesi Raporu

CIA, yıllarca “remote viewing” deneylerini finanse etti. Ancak 1995 yılında Stargate Project kapatıldı. Gerekçe çok netti: “İstihbarat açısından hiçbir işe yaramamıştır.” Kısaca Swann ve diğer psişiklerin anlatıları, operasyonda kullanılabilecek güvenilir bilgiye dönüşmemişti. Hatta CIA’nin resmi raporunda, deneylerin tekrarlanabilir olmadığı, sonuçların “şans” düzeyinde olduğu yazılıdır.

Jüpiter’in Halkaları Meselesi

Son olarak Swann’ın en çok konuşulan iddiası, Jüpiter’in halkalarıydı. Evet, Voyager sondaları bu halkaları keşfetti. Ancak burada da küçük bir detay var: Jüpiter’in halkalarının olabileceği ihtimali o dönemde bazı astronomik makalelerde zaten tartışılıyordu. Ingo Swann bunu bilip “tahmin etmiş” olabilir. Üstelik onun anlattığı diğer ayrıntılar, ışık saçan parçacıklar, atmosfer katmanları, hiçbir zaman doğrulanamadı.

Bütün bu CIA’nin resmi raporları, bağımsız bilim insanlarının eleştirileri ve deneylerdeki metodolojik kusurlar göz önüne alındığında Swann’ın iddialarının bilimsel gerçeklik taşıyıp taşımadığını söylemek mümkün değil. Ama yine de onun hikâyesi bizlere, insan zihninin bilinmeyene olan merakının ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Ayrıca Beden Dışı Deneyle Jüpiter’i Gören Adam Ingo Swann! adlı haberimize de göz atabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir